|
MASUMİYET
Türkiye 1997, 35mm, 110', renkli
Yönetmen Zeki Demirkubuz
Senaryo Zeki Demirkubuz
Görüntü Ali Utku
Kurgu Mevlüt Koçak
Müzik Cengiz Onural
Oyuncular Haluk Bilginer, Derya Alabora, Güven Kıraç
Yapım – Dağıtım Mavi Filmcilik Ltd. Şti., Bol Aheng Sok. 19 / 3 Gümüşsuyu İstanbul Türkiye
Tel: +90 212 252 83 20 Fax: +90 212 292 71 70
Ödüller Büyük Ödül, En İyi Oyuncu Angers, George ve Ruta Sadoul Büyük Ödülü, Grand Prize Films From South Oslo, Mediteranean Film Festivali Özel Jüri Ödülü Brüksel, Halk Ödülü Innsbruck, Büyük Ödül, En İyi Oyuncu Tebessa, İkincilik Ödülü, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Kurgu Antalya, En İyi Film,En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu Adana, En İyi Film İstanbul
Sinemanın kendi dili vardır. Çoğunluk yanlış bir oyuncu kadrosuyla, üstelik belirgin bir konusu olmadan akıp giden gerçek hayatınıza benzemez. Ama sinema hayatınızı değiştirebilir. İyi bir film, size bir görme biçimi, yepyeni bir dil, en has edebiyat yapıtının verebileceği coşkuyu verebilir. Söz gelimi ben yakınlarda iki kere üst üste seyretme ihtiyacı duyduğum bir filmle birlikte yaşıyorum nicedir. Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’i beni sinema, oyunculuk, dünya, masumiyet, çocukluk, yoksulluk, merhamet, vicdan, dil, dilsizlik, velhasıl kişisel arayışım üstüne kurmuş olduğum, hayata dair birçok şey üstüne kışkırttı. Çok sevdiğim bir şiiri, bir şarkıyı taşıdığım gibi taşıyacağım bu filmi de yıllar boyu çıkınımda. Tarkovski’nin “İz Sürücü”sünün sonundaki kız çocuğunun gözleri, Mahler’in “Ölü Çocuklar İçin Şarkılar”ından biri, Vermeer’in Işığı, Blake’in bir vizyonu, Ece Ayhan’ın mor bir dizesinin yanında duracak...
Masumiyet, Türk sinemasında bir örneğini daha göremeyeceğimiz bir kapı açıyor. Erksan’ın fazlasıyla kişisel “takıntı sineması”nın yanında anılabilir olmasının nedeni de bu. Zeki bize ısrarla kendi dilini okutuyor. Anlattığı öyküden öte, bize o öyküyü kendi diline nasıl tercüme ettiğinin öyküsünü sunuyor. Bütün büyük sinemacılar gibi, Hollywood sinemasının iyice dayattığı dilin sentaksına hiç yüz vermeden yazıyor kendi dilini. Ticari sinemanın yılların deneyimi sonucu saptamış olduğu drama kuralları, onun kaygı alanına girmiyor. Dolayısıyla onun filmini izlerken bir özgürleşme sürecine de tanık oluyorsunuz. Karanlıkta yapayalnız karşısında kalakaldığımız bu anlatı, kendinden başka hiçbir şeye benzemiyor.
Zeki, unutulmaz sinema anlarını yakalarken, inadının, huysuzluğunun ve yaptığı işe olan takıntılı aşkının karşılığını alıyor. Sevdası uğruna ölüme giden yolda gözünü kırpmadan sürüklenen Uğur gibi kendi sinemasını, kendi kişisel takıntılarını odak alıp, ticari bir iflası asla umursamadan bakıyor gözlerimizin içine. Bu yüzden, kamerasının açısını değiştirmeden, Türk sinema tarihine geçeceği kesin olan o, Bekir’in hayatını anlattığı on dakikalık sahneyi ürkmeden çekebiliyor.
Yıldırım Türker
Radikal Gazetesi