tiyatrom kardelen
PAYLAŞMAK GÜZELDİR  
  ANA SAYFA
  MÜZİĞİM
  TİYARO TARİHİ
  TİYATRO TERİMLERİ
  DİKSİYON EĞİTİMİ
  SES EFEKTLERI
  TİRATLAR
  OYUN METİNLERİ
  TIYATRO KITAPLARI
  GELENEKSEL OYUNLAR
  ORTAOYUNU VE KARAGÖZ
  NASREDDİN HOCA
  BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ
  PORTRELER
  EBRU SANATI
  EBRU SANATI VİDEOLARI
  USTA ELLER
  ATATÜRK'E GÖRE...
  YAZARLARDAN
  ŞİİRLER
  LÜTFEN OKU
  RESİMLER
  KELEBEĞİN KALBİ
  FİLM İZLE
  TUGRALAR
  2007-2008 SEZONU DT.OYUNLARI
  EN İYİ 10 TÜRK FİLMİ
  TİYATRO SİTELERİ
  ANA SAYFA HABERLERİ
  USTA TİYATROCULAR
  TÜRK HALK MÜZİĞİ ÇALGILARI
  NAMAZ VAKİTLERİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ZİYARETÇİ SAYISI
  Gönül Dostları.. SİTENİZİ EKLEYİNİZ
  BANNERLERİMİZ
Ne yapsalar boş........................
göklerden gelen bir karar vardır
USTA ELLER
USTA ELLERİMİZ


SİZLERLE GURUR DUYUYORUZ

 


Yaprak Üzerine Hüsn-i Hat

Yılın belli bir zamanında toplanarak özel bir konservasyon işleminden geçen yapraklar, bir yıl süreyle bekletildikten sonra kullanılır. Kavak ve kestane yaprakları tercih edilir.

 Kağıt gibi aherleme işlemine tabi tutulan yaprağın üzerine uygulanan hat kompozisyonunda, özel olarak sanatçı tarafından imal edilen is mürekkebi kullanılır 

Yaprak, İslam Tasavvufu'nun evrenin birliği temasını ifade eden bir semboldür. Evrenin makro özelliklerinin. insanın iç dünyasında var olması gibi, yaprak da ağacın ve dolayısıyla tüm doğanın döngüsünü ve ruhundan bir parçayı bünyesinde taşır. Onun üzerine yazılan hat, evrenle bütünleşir. 

Bu sanatın ortaya çıkmasında, yaprak formunun sembolik kalp şekli ile olan benzerliği büyük rol oynar. Tüm bu felsefi açılımın, insanla ve onun inanç sistemleri ile olan direk bağlantısı bu form aracılığı ile başlar  

Yaprak üzerine hat uygulamaları, Türk Sanatı'nın İslam Sanatı'na yaptığı en büyük katkılardandır. Uygulamaları tekli, üçlü, beşli, yedili, dokuzlu ve onbirli gibi çeşitli kompozisyonlarda olabilmekle birlikte, sadeliği ve anlatım gücü ile tekli kompozisyonları en çok tercih edilenleridir


Minyatür

İlk olarak 6.yy'da, mani resimleriyle Ortas Asya ve Uzak Doğu'da görülmeye başlamış olan minyatür, Türkler'in Anadolu'ya girişi ile gelişmeye başlamış, Osmanlı'nın desteği ile de özellikle 16.yy'da en güzel şeklini almıştır 

Konuları genellikle av ve savaş sahneleri gibi tarihi olaylardır. Dolayısıyla taşıdığı belgesel nitelik, minyatüre tarihi kaynak özelliği kazandırmaktadır. Dönemlerinin şehir planlaması anlayışı veya giyim kuşam alışkanlıkları gibi bilgiler edindiğimiz Matrakçı Nasuh ve Levni, bu belgesel niteliğe birer örnek olarak verilebilir.  
Minyatür, temel olarak Osmanlı ve İran minyatürü olarak ikiye ayrılır. Osmanlı tarzı, tasvir edilen sahnede mümkün olduğunca sade bir anlatım kullanarak, belgesel niteliği ön plana alırken, İran tarzında oldukça zengin ve girift bir ifade ve detay göze çarpar. Ancak ortak ve temel özellikleri, iki boyutlu ve ışık gölge etkileri taşımayan, perspektifsiz anlatımlara sahip olmalarıdır ki bu özellikler minyatürün tarifini de oluşturur.  
Kağıt, fildişi, kemik gibi pek çok uygulama alanı bulmuş olan minyatür, orijinalleri kadar kopya ve özgün kompozisyonlarına da dünya çapında rağbet gösterilen bir sanattır.

Tuğra

Divan-ı Hûmayun'da hazırlanan belgelerde en çok göze çarpan unsur olan tuğra, Osmanlı sultanlarının simgesi, bir tür imzasıdır. Kelime itibarıyla Oğuz Türkçe'sinde "Hakan'ın imzası ve buyrultusu" anlamındaki "Tuğrağ" sözcüğünden gelir 
Önceleri Ferman, berat, vakfiye gibi yazılı evrakın baş kısmına konan tuğranın kullanım alanı zamanla yaygınlaşmış, mühürler, paralar, pullar, ve kitabelerde kullanılmaya başlanmıştır
Tuğra'nın şekli hakkında çeşitli teorilere rastlanır. Bunların birine göre tuğra: "Tuğri" denilen, Oğuz Türkleri'nin totem sembolü olan efsanevi doğan kuşunun formunu temsil etmektedir.  
Türk el sanatları içinde önemli bir yere sahip olan Tuğra, kağıdın yanı sıra ipek ve deri üzerine uygulamalarıyla en güzel örneklerini vermektedir. Günümüzde Tuğra Formunda yazılan ayet, hadis ve bazı güzel sözler de sanatseverler tarafından ilgiyle karşılanmaktadır. 

Latin Harfleriyle Hatta Yaklaştırma

Hat Sanatı'nın ulaştığı ileri nokta için bir söz vardır:
Kur'an Hicaz'da inmiş, Kahire'de okunmuş ve İstanbul'da yazılmıştır. Bu söz Cumhuriyet sanatçılarının, Hat Sanatı'nda, miras almış olduğu birikimi açıklamaya yeter de artar.
Cumhuriyet' in ilanından sonra gelen harf devriminin istenmeyen bir sonucu olarak, yazıp okuduğumuz yeni alfabenin dışında bir alfabe ile sanat yapma olanağı da ancak dar bir çevreye sıkışmıştır.
Yeni harflerle hat sanatını; bu zorlukları aşıp, hat sanatını tekrar geniş kitlelere yayabilmek için kendiliğinden ortaya çıkmış bir sanat dalı olarak kabul edebiliriz. Bununla birlikte, bu dalda eser veren sanatçıların, uzun süreler Arapça ve Kaligrafi çalışmaları yapmaları gerektiğini belirtmek gerekir. 
Latin Harfleriyle Hat'a Yaklaştırma Sanatı, Arap harfleri kullanılarak elde edilen kompozisyonların latin harfleriyle taklidi gibi kabul edilebilir. Bu konuda büyük üstad Emin Barın'ın çalışmaları, dünya çapında pek çok yarışmada ödüller 
alarak, batılı sanatçıların ilgisini bu sanata çekmiştir. 

Hüsn-i Hat

Hat; "Cismani aletlerle meydana getirilen ruhani bir hendese"dir. Ünli Ressam Picasso, bir gün usta bir hattatın bir istifi karşısında "işte Resim" demişti. Çünkü karşısında özgün bir estetik anlayışı görmüştü: Hat

Hat Sanatında,temel olarak altı çeşit yazı stili vardır."Aklam-ı Sitte" veya "Şeşkalem" denen bu stiller, "Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki, ve Rika" dır. Bu yazıların 13.yy'da Bağdat'ta Yakut adlı ünlü hattat tarafından geliştirildiği kabul edilir. Ancak onları geliştirerek kurallarını belirleyen Fatih devrinin büyük ustası Amasyalı Şeyh Hamdullah'tır. Bunlardan başka kullanılan yazılar"Kufi, Rık'a, Divani, Siyakat" türleridir

Pirinç tanesine fatiha suresini sığdıran bu sanat, Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'nin Ayasofya Levhaları gibi Kalem Ağzı 35cm. olan celi hattın en güzel örneklerine de imza atmıştır.

İsmail Hakkı Altunbezer, Kemal Akdik, Neyzen Emin Yazıcı, Necmeddin Okyay, Mustafa Halim Özyazıcı, Macit Ayral, Rakım Efendi, Sami Efendi, Kemal Batanay, Hamit Aytaç, Emin Barın, Sadi Belger gibi asrımızın en ünlü hattatlarından el almış olan çağdaş hat sanatlarımız bu sanatı geliştirerek bayrağı taşımaktadırlar. 
Üstad Hasan Çelebi, Üstad Fuat Başar, Osman Yayla, Ali Toy, Mehmet Memiş ve Ahmet Zeki Yavaş önde gelen sanatçılarımız arasında sayılabilir 


MİHMANDAR  
 


 
 
 
 
14.11.2007 tarhinden bu güne kadar 161678 ziyaretçi (412250 klik) kişi burdaydı!



   En iyi 10 türk filmi  -  2007-2008 sezonu D.T. Oyunları  -  canlı film izle  -  Oyun Metinleri  -  Tiyatro terimleri  -  Kelebeğin Kalbi  -  Tiyatro Siteleri 

 Ana Sayfa Haberleri  -  Usta Tiyatrocular  -  SİTENİ EKLE  -  Banner ekle  -  Sayaç  -  Namaz Vakitleri 

SUFLOR Bir Kültür ve Sanat Sitesidir  ______________________________ Copyright © SUFLOR.TR.GG - Telif Hakları Adnan KUŞ.' a Aittir.________________________________ 14 / KASIM / 2007


Bir kişinin veya bir eserin bu sitede bulunması, bu siteyi hazırlayanların bu kişiyi desteklediği anlamına gelmez. Bu sitenin amacı bu eserleri kullanıcılarının değerlendirmesine sunabilmektir. Sahibinin herhangi bir isteği olursa, eser siteden derhal kaldırılacaktır.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol