tiyatrom kardelen
PAYLAŞMAK GÜZELDİR  
  ANA SAYFA
  MÜZİĞİM
  TİYARO TARİHİ
  TİYATRO TERİMLERİ
  DİKSİYON EĞİTİMİ
  SES EFEKTLERI
  TİRATLAR
  OYUN METİNLERİ
  TIYATRO KITAPLARI
  GELENEKSEL OYUNLAR
  ORTAOYUNU VE KARAGÖZ
  NASREDDİN HOCA
  => nasreddin hoca 2
  => nasreddin hoca 3
  => nasreddin hoca 4
  => nasreddin hoca 5
  BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ
  PORTRELER
  EBRU SANATI
  EBRU SANATI VİDEOLARI
  USTA ELLER
  ATATÜRK'E GÖRE...
  YAZARLARDAN
  ŞİİRLER
  LÜTFEN OKU
  RESİMLER
  KELEBEĞİN KALBİ
  FİLM İZLE
  TUGRALAR
  2007-2008 SEZONU DT.OYUNLARI
  EN İYİ 10 TÜRK FİLMİ
  TİYATRO SİTELERİ
  ANA SAYFA HABERLERİ
  USTA TİYATROCULAR
  TÜRK HALK MÜZİĞİ ÇALGILARI
  NAMAZ VAKİTLERİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ZİYARETÇİ SAYISI
  Gönül Dostları.. SİTENİZİ EKLEYİNİZ
  BANNERLERİMİZ
Ne yapsalar boş........................
göklerden gelen bir karar vardır
nasreddin hoca 3

TİMURLA İLİŞKİSİ

 

Nasreddin Hoca’nın fıkraları arasında Timur’la ilgili çok sayıda fıkra vardır. Bunlardan iki tanesi şöyledir:

            Hoca, o gün yine Timur’un yanındaymış. Timur’a bir asker getirip sarhoş olduğunu söylemişler, ardından da:

            —Ne yapalım, diye sormuşlar.

Timur:

            —Üç yüz değnek vurun, demiş.

            Hoca, gülmeye başlamış. Timur bunun üzerine çok kızmış.

            —Sen benimle alay mı ediyorsun Hoca, deyince de ondan şu cevabı almış:

            —Gülüyorum çünkü ya sen hiç dayak yememişsin ya da sayı saymayı bilmiyorsun.

Timur’un karşısında sözünü esirgemez bir tip olan Hoca’nın bir başka fıkra da şöyledir:

Hoca bir gün Timur’un adamlarından birine sormuş:

            —Kimin mezhebindensin?

            Adam:

            —Tabi ki Timur’un mezhebindenim, demiş.

            Orada bulunanlardan birisi seslenmiş:

            —Hoca Efendi! Bir de peygamberi sor bakalım.

            —Gerek yok demiş Hoca. İmamı aksak(topal)  Timur olursa, peygamberi de kesinlikle Kandökücü Cengiz olur.

            Bu fıkralardan en meşhuru ise şöyledir:

Hoca ile Timur, hamamda yıkanıyorlarmış.

Timur, Hoca’ya sormuş:

            —Hoca, bana kaç akçe değer biçiyorsun?

            —Kırk akçe, demiş Hoca.

            Timur, kızmış:

            —İnsaf Hoca, demiş. Yalnız şu üstümdeki peştamal kırk akçe eder.

            Hoca da şöyle cevap vermiş:

            —Ben de zaten ona değer biçmiştim.

Bunlar ve benzeri fıkralardan yola çıkanlar, Hoca’yı Yıldırım Beyazıt döneminin insanı kabul etmektedirler. Eski yazmalarda ve bunları kaynak alan Çaylak Tevfik Bey’e göre durum böyledir. O da Hoca’yı Yıldırım Beyazıt asrında yaşamış olduğun söyler. Yine Evliya Çelebi de seyahatnamesinde Hoca’yı Timur’la çağdaş gösterir. Bu kanaati bazı tarihçiler de paylaşmışlardır.

Durum böyle olunca Hoca’nın Timur’la ilgili fıkraları anlaşılır hale gelmektedir. Fakat, tarihsel bilgilere göre Hoca’yla Timur arasında yaklaşık 120 yıllık bir zaman aralığı vardır. Çünkü Timur'un Anadolu'ya gelip Yıldırım Bayezid'le Ankara Savaşını (1402) yapması, Hoca'nın vefatından yaklaşık 120 yıl sonra gerçekleşmiştir Öte yandan ise daha sonra yapılan araştırmalar bu fıkraların Hoca’ya değil meşhur İskendernâme Şairi Ahmedi[1] mahlaslı Tacettin İbrahim b. Hızır Beye ait olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu zat, Amasyalı’dır. Yıldırım Beyazıt şehzadelerinden Emir Süleyman adına bu eserini yazmıştır. Bir ara Timur’un da yanında bulunmuştur.[2]

Yine Hoca’nın Akşehir’de bulunan türbesindeki kitabede yer alan tarih, belgeler kısmında sözü edilen Mahmud Hayrani ve İbrahim Sultan vakıfnameleri Hoca’nın Selçuklu dönemi insanı olduğunu ortaya koyar.

Ayrıca bazı yazmalarda Hoca’nın Sultan Alâeddin’in de şahıs kadrosu içinde bulunduğu fıkraları bulunmaktadır. Yine Hocanın türbesindeki sütunların birinin üzerine H. 796 M. 1393 yılında Yıldırım Beyazıt’ın askerlerinden Mehmet’in yazdığı beyit ve tarih de Hoca’nın Timur’un Anadolu’ya gelmesinden çok önce öldüğünün bir belgesi sayılmalıdır.[3]

Peki, Nasreddin Hoca Timur ilişkisinin gerekçesi ne olabilir?

Burada Nihat Sami Banarlının şu yorumuna bakmakta yarar vardır : “Nasreddin Hoca, bir XIII, asır büyüğü olduğu halde hak an’anesi onu Anadolu’ya Hoca’nın ölümünden 116 yıl sonra gelen Timurlenk’le karşılaştırmış; bu zalim ve kan dökücü Tartar Hanından Türk’ün en ince intikamını Nasreddin Hoca’sına aldırmıştır. Böylelikle Şark’ın Hızır’ına benzer bir hayatla, Nasreddin Hoca, Türklüğün Türkiye topraklarındaki bütün asırlarında yaşamış ve hayatın bazen zalim, bazen şaşırtıcı, her hadisesini önce zekâsıyla mağlup eden bir milletin tükenmez neşesi, kırılmaz iğnesi, yenilmez silahı olmuştur.”[4] Bir başka araştırmacı da konuya aynı şekilde yaklaşmaktadır: “ Biz, Timur’u Anadolu’yu yakıp yıkan, zulüm yapan sembolik bir kişi olarak düşünüyoruz. O dönemde mağduriyete uğramış olan Türk insanı, kötülerin şahsında daime Timur’u görmüş; söylemeye cesaret edemediklerini ise Nasrettin Hoca’ya söyletmiştir.”[5]

Yabancı uzmanların yorumları da buna benzer tarzdadır:

Edmond Saussey, bu konuyu şöyle değerlendiriyor: “ Türk milletinin, Hoca Nasreddin’in çevresine bu çeşit çizimler ilave ederek bu saf ve iyi adamı, Timur’un karşısına çıkarmak suretiyle onun portresini tamamlaması manidardır. Nasreddin Hoca bu fıkralarda, hoyrat iktidar ve fütuvvet hırsı karşısında, güler yüzlü cesaretin, sakin sebat ve temerrüd (karşı durma, dik gelme, inat-)ün, iktidar ve temkin hislerinin neler yapabileceğini gösteren milli bir semboldür.” [6]

 Bu tespit de, meseleyi açıklar niteliktedir. Çünkü: Hoca, nasıl zamanında zalim beylere, idarecilere karşı kendi üslubunca mücadele etmişse sonraki zamanlarda da benzer zulümler karşısında halk,  tepkisi bu tür zalimlerden Hoca fıkralarıyla almıştır. Öte yandan Hoca zamanındaki Moğol zulmünün yanında Timurlenk’in zulmü ve baskısı daha şiddetli olmuştur. Böylece “Halk bütün Moğol zulümlerini Timur’un varlığında toplamış ve bu zulümlere karşı ebedî intikamını Nasreddin Hoca fıkralarıyla almıştır.”[7]

 

[1] Ahmedî: XIV. Asır divan şairlerindendir. İskendernâme isimli eseriyle tanınmıştır.
[2] İbrahim Hakkı Konyalı, Nasreddin Hoca, Yedi İklim Dergisi, a.g.s. s. 169
[3] Mustafa  Duman, Nasreddin Hoca, Yedi İklim Dergisi, a.g. s.,. 25
[4] Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı C. 1 s. 304
[5] Tarıman Canikoğlu, a.g.e. s. 22
[6] Edmond Saussey’den aktaran Petev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat 2. s.303
[7] Banarlı, a.g.e. s. 304

BAŞKA NASREDDİNLER

 

Hoca’nın yaşadığı dönemde Anadolu’da “Nasreddin” yahut “Nasıruddin” ismi çok yaygındı. Buna, menkıbelerin asıl Nasreddin Hoca’nın tarihi kişiliğini örtmesi gibi başka sebepler eklenince Hoca, zaman zaman başka Nasreddinler’le de karıştırılmıştır.  Gerçekten de o dönemde çok sayıda bu ve benzer ismi taşıyan kişi bulunmaktadır. Ahmet Baydar, bir makalesinde bu isimlerden bazılarını şöyle sıralamaktadır:

1- Nâsıruddin Berkiyaruk. İzzettin Kılıçaslan’ın oğludur.

2-Nâsuriddin Nasrullah b. Kuh Arslan. II. Keykavus’un 1261’de Baybars’a gönderdiği elçidir.

            3-Nâsuriddin Oğulmuş. Baybars’ın 1261’de II. Keykavus’a yardım için gönderdiği silahtardır.[1]

            4-Nâsıruddin Abdulcebbar. II. Gıyasettin zamanında takva sahibi olarak bilinen bir ediptir.

            5-Nâsuriddin Ali. Sultan Alâeddin döneminde çâşni-girdir.[2]

            6-Nâsuriddin Osman: Malatya’da Seyfeddin Sungur mahallesinde imamlık, Larende’de kadılık yapmıştır.

            7-Nâsuriddin Nusret İnanç. Konya’da “Divan-ul-Hakem”lik yapmıştır.

8-Nâsuriddin Çelebi. Meşhur bir zengindir.[3]

Yine Sahip Ata’nın vezirlerinden Yavlak Arslan Oğlu Nasuriddin, Hindistan’da Delhi hükümdarı Nasuriddin Mahmud, Hülagu’nun vezirlerinden Hoca Nasuriddin Tûsî de Hoca’ya isim benzerliği taşıyan kimselerden bazılardır.[4]

İsmail Hami Danişmend de bu tür iddialardan birinin sahibidir: Bir yazısında “ Son yıllarda Hoca’nın; uç beyi iken Kastamonu’da siyasi hâkimiyet kuran Çobanoğlularından Yavlak Aslan’ın oğlu Nasır-üd-din Mahmut olduğu iddia edilmiştir.”[5]  Demektedir.

Yine günümüzde Mikail Bayram’ın da böyle bir tezi vardır. Ona göre Nasreddin Hoca, Ahi Evren’le aynı kişidir. Ahi Evren’in lakabı da Nasiruddin’dir. Yazar, tezini güçlendirmek için de iki Nasreddin’in hayat hikâyeleri, bazı latife ve hikâyeleri arasında benzerlik olduğu gerçeğinden yola çıkmaktadır.[6]

            Bu tür iddialar, elbette devam edecektir. Nasreddin’ler arasında ne kadar benzerlik olursa olsun ortada gerçek bir Nasreddin Hoca olması da gerekmez mi? Onca Nasreddin Hoca fıkrasının asıl yurtlarının Akşehir ve Sivrihisar olması tamamen bir tesadüf olamaz. Ya şu ana kadar yapılan ilmi çalışmaları ne yapacağız? Farklılıkları olsa bile yüzde yüze yakın bir çoğunluğu Sivrihisar’da doğan ve Akşehir’de vefat eden bir Nasreddin Hoca’dan söz ediyorlar. Bu tür iddialar, henüz çok sağlam bir bilimsel zemine oturmamaktadır. Bu yüzden İ. Hakkı Konyalı’nın İ. Hami Danişment’in iddiası için söylediği “fantezi” sözünü de yabana atmamak gerekir. Hele onun “Türk’ün iç benliğinde bir varlık olan Hoca’mızın adı ne Nasıruddin, ne Nasirüddin, ne de Nüsatüeddin’dir. Halen dilimizde yaşadığı gibi “Nasreddin”dir.(…) kendisi gibi türbesi ve mezarı da tektir. Adının “Nasreddin” olduğundan hiç şüphe yoktur.” [7] Sözü de bu konuya çarpıcı bir nokta koymaktadır.

 

[1] Silahtar(Silahdar): Padişah yahut vezirlerin silahlarına bakan görevli.
[2] Çâşni-gîr: Eskiden saraylarda yemeklerin tadına bakan kimse, sofracıbaşı, aşcıbaşı.
[3] Ahmet Baydar, Bilge Hoca, Yedi İklim dergisi, a.g. s. S. 168
[4] Kemal, Uzun, a.g.e. s. 20
[5] İ. Hakı Konyalı, Yedi İklim dergisi, a.g.s. s. 170
[6] Mikail Bayram, Tarihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren s. 8
[7] İ. Hakkı Konyalı, Yedi İklim Dergisi, a.g.s, s. 171

KİŞİLİĞİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 

Fıkralarından ve hakkındaki kaynakların verdikleri bilgilerden hareketle Hoca’nın kişilik özelliklerini şöyle değerlendirmek mümkündür.

a-)Nasreddin Hoca, bilgin ve bilge kişiliğe sahiptir. Zamanın bütün dini ve müspet ilimlerinden haberdardır. Ünlü bilginlerden ders alarak kendini yetiştirmiştir.

b-) Hoca, aynı zamanda bir cemiyet insanıdır. Ömrü medrese veya dergahta ders alıp vermekle sınırlı kalmamış, her zaman hayatın ve olayların içinde olmuş, Hocalık ve bilgelik görevini her kesim insan arasında sürdürmüştür..Hoca’yı bu yüzden camide, dergahta, kahvede, misafirlikte, devlet adamlarının yanında, tarlada, bahçede görmek sürekli mümkündür.

c-) Hoca, olayların kahramanı olmadığı zamanlarda bile toplumsal yapıyı çok iyi tanıyan, gözlemleyen bir tutum içerisindedir. Çünkü gözlem,  tarafsız olma, sorunları doğru tesbit edebilme, haklıyı haksızı ayırabilme konusunda gerekli bir yöntemdir.

d-)Halk ve yöneticilerin üzerinde çok önemli bir saygınlığı vardır. Çok sevilip sayılmakta ve her zaman her konuda kendisine danışılmaktadır. Bu anlamda o, hem öğretmen, hem eğitmen hem de danışman konumundadır.

e-)Onun yaşadığı toplumda ve sonraki asırlarda bu kadar hüsn-ü kabul görmesi bu bilgeliğini, bilginliğini, eğiticiliğini tatlı dil ve güler yüzle üstelik zekice yapmasıdır. Bu tavrı da kişilik özelliği kadar yine inançlarıyla ilgilidir. Öncelikle bu, bir islâmi davranıştır. Asık suratlılık, dinden onay alamaz. Öte yandan Hoca, pek çok ekonomik ve sosyal sıkıntının yaşandığı bir toplumun insanıdır. Böyle bir insani yapıyı ancak, düşünmeyi gülmeyle birlikte ele alarak aydınlatmak,  sıkıntılarını gidermek, olanlar üzerinde düşünmeye sevk etmek mümkün olabilirdi.

f-) Nüktecilik, hazır cevaplılık onun en önemli özelliğidir. Fakat, onu komik bir adam olarak görmek eksik değil yanlış bir tutum olur. Çünkü, güldürebilmek önce düşünmeyi ve düşündürebilmeyi gerektirir. Onun bir fıkrasını okurken yahut dinlerken her ne kadar ilk tepkimiz tebessüm olsa bile bunu mutlaka tefekkür takip eder.

g-)Hoca’da düşünmek çok önemli bir özelliktir. Öyle ki bu düşünceyi hayat, ölüm, kader, kaza gibi metafizik konular üzerinde de gerçekleştirir. Mesela “kabak” fıkrası bunun çarpıcı bir örneğidir. Bilindiği gibi Hoca, bir gün bostana gider. Burada büyük bir ceviz ağacı vardır. Dinlenmek üzere altına oturur. . Kocaman ağaçta küçücük cevizler…

Hoca, buna anlam veremez. Öte yandan gözleri bostandadır. Burada bal kabakları vardır. Onlar ise yerdedir. Küçük bir bitkinin ürünü olarak yetişmektedirler. Der ki: “Bu işte bir terslik var, kocaman bir ağacın üzerinde küçücük bir ceviz; küçücük bir nebatın üzerinde kocaman kabak. Bu olacak şey değil!...”

Bu esnada kafasına ağaçtan bir ceviz düşer. Canını acıtır. Hoca bu can acısıyla Ellerini açıp Allah’a şöyle seslenir: “Allahım! Sen ne kadar büyüksün!...Sen yine bildiğin gibi yap. Eğer sen, benim düşündüğüm gibi yapsaydın, şimdi benim halim ne olurdu.”der. Bu fıkra, Hoca’nın düşünme sınırlarının ve olaylardan nasıl bilgelik dersleri çıkardığının küçük bir örneğidir.

g-)Hoca’nın halkı güldürmesi asla bir dalkavukluk biçimini almaz. Bu yüzden onu “komedyen” sınıfında düşünmek mümkün değildir.

h-)Yine Hoca’nın zekiliğini kurnazlıkla karıştırmamak gerektiğini de belirtmemiz gerekir. Çünkü kurnazlık örneğin zor bir durumdan kurtulmanın meşru olmayan yolunu bulabilme becerisi iken zekilik, meşru ama kimsenin düşünemediği bir yolla bu zorluğu aşmak marifetidir.

ı-)Kimi fıkralarındaki saflık yahut aptallık derecesindeki ifadeler bizi yanıltmamalıdır. Böyle durumlarda Hoca, daha çok bir öz eleştiri yapar. Kendi kendisiyle dalga geçerek, nefsini aşağılar. Yahut, saflığa sığınarak söylenemeyecek, cesaret gerektiren bir gerçeği açıklar ama fıkranın sonunda yine zeka parıltısı nüktesini söyler.

i-)Hoca, bulunduğu mevkiine rağmen halktan birisi gibi yaşar. Bir taraftan imamlık, müderrislik, kadılık gibi asli görevlerini yaparken halktan kopmaz. Onlar gibi dağa gider, odun keser. Pazarda alış veriş yapar. Ticaret yapar. Çalışkandır. Kendi damını kendi onarır. Kendi tarlasını kendi sürer.

j-) Hoca, bağlı olduğu dini düşüncenin de bir gereği olarak “iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak” ölçüsüne sıkı sıkıya bağlıdır. Toplumsal çarpıklıkları eleştirerek doğru olanın adresini gösterir.

k-)Fakat bu görevini yaparken çok hoşgörülü davranır. Asla yıkıcı olmaz. Muhataplarını aşağılamaz. Suç işleyenlere karşı merhametli ve affedicidir.

l-) Nasreddin Hoca, bir kaos döneminin insanıdır. Bu dönemin şartları içerisinde üzülen, kederlenen, umutsuzlaşan insanlara bu olumsuzlukları neşe ile, mizahla aşmalarını sağlayan bir insandır. O, yaşadığı dönemin zorluklarını, olumsuzluklarını fazla ciddiye almayarak aşmaya çalışmayı öğretmiştir.. Bütün olumsuzluklarına, sıkıntılarına rağmen yine de dünyayı yaşanmaya değer; hayatı ise, kıymetinin bilinmesi, tadının çıkarılması gereken bir zaman süreci olarak görmüştür. Her zorluğun kolay bir yanı olabileceğini gösterir.

m-)Hoca, inançlara, ahlâk kurallarına, devlete, yasalara, toplum kurallarına bağlı ve saygılıdır ama bu tutumu devlet adamlarının, bürokratların, idin adamlarının eleştirisinden vazgeçirmez. Onarda gördüğü yanlışlıkları, rüşvet yiyen kadıları, din adına halkı sömüren Hocaları, ilmin kabuğunda kalmış âlimleri, zulmeden idareciyi hicveder. Fakat bunu çok zarif biçimde yaptığı için hem kendisine bir zarar gelmez hem de sözü muhatabı nezdinde ciddiye alınır.

n-)Hoca, başkalarını eleştirirken aynı eleştiriyi kendisine de yapmaktan çekinmemiştir. Bu, bir tür öz eleştiridir ki bunun yapılması olgunluk ister. Hoca, böylesine olgun bir karakterdedir.

<span style="font-size: 9pt; font-family: "Arial","sans-serif"; mso-fareast-font-family: 'Times New

MİHMANDAR  
 


 
 
 
 
14.11.2007 tarhinden bu güne kadar 161814 ziyaretçi (412453 klik) kişi burdaydı!



   En iyi 10 türk filmi  -  2007-2008 sezonu D.T. Oyunları  -  canlı film izle  -  Oyun Metinleri  -  Tiyatro terimleri  -  Kelebeğin Kalbi  -  Tiyatro Siteleri 

 Ana Sayfa Haberleri  -  Usta Tiyatrocular  -  SİTENİ EKLE  -  Banner ekle  -  Sayaç  -  Namaz Vakitleri 

SUFLOR Bir Kültür ve Sanat Sitesidir  ______________________________ Copyright © SUFLOR.TR.GG - Telif Hakları Adnan KUŞ.' a Aittir.________________________________ 14 / KASIM / 2007


Bir kişinin veya bir eserin bu sitede bulunması, bu siteyi hazırlayanların bu kişiyi desteklediği anlamına gelmez. Bu sitenin amacı bu eserleri kullanıcılarının değerlendirmesine sunabilmektir. Sahibinin herhangi bir isteği olursa, eser siteden derhal kaldırılacaktır.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol