tiyatrom kardelen
PAYLAŞMAK GÜZELDİR  
  ANA SAYFA
  MÜZİĞİM
  TİYARO TARİHİ
  TİYATRO TERİMLERİ
  DİKSİYON EĞİTİMİ
  SES EFEKTLERI
  TİRATLAR
  => tiratlar2
  OYUN METİNLERİ
  TIYATRO KITAPLARI
  GELENEKSEL OYUNLAR
  ORTAOYUNU VE KARAGÖZ
  NASREDDİN HOCA
  BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ
  PORTRELER
  EBRU SANATI
  EBRU SANATI VİDEOLARI
  USTA ELLER
  ATATÜRK'E GÖRE...
  YAZARLARDAN
  ŞİİRLER
  LÜTFEN OKU
  RESİMLER
  KELEBEĞİN KALBİ
  FİLM İZLE
  TUGRALAR
  2007-2008 SEZONU DT.OYUNLARI
  EN İYİ 10 TÜRK FİLMİ
  TİYATRO SİTELERİ
  ANA SAYFA HABERLERİ
  USTA TİYATROCULAR
  TÜRK HALK MÜZİĞİ ÇALGILARI
  NAMAZ VAKİTLERİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ZİYARETÇİ SAYISI
  Gönül Dostları.. SİTENİZİ EKLEYİNİZ
  BANNERLERİMİZ
Ne yapsalar boş........................
göklerden gelen bir karar vardır
TİRATLAR


Oyunu Adı:
4. Murat

Yazan: Turan Oflazoğlu

    

 

 

SULTAN MURAT – Kur'andır bu!

Her karanlığı aydınlatandır bu!

Bütün sözlere, bütün eylemlere hakandır bu!

(Kalabalığın üstüne yürür.)

Kur'andır bu!

Yerin göğün sırrını kesin buyruklarla açıklayandır bu!

Tekmil peygamberleri doğrulayandır bu!

Kur'andır bu!

(Yavaş yavaş tahtına doğru çekilerek)

O doğmayan ve doğurmayanın ağzından,

doğrudan doğruya onun ağzından konuşandır bu.

O ki yerde insanların yürek vuruşunu ayarlıyandır,

gökte yıldızların dönüşünü sağlıyandır.

Onun ağzından konuşandır bu!

(Oturur.)

Kur'andır bu!

(Bekler.  Kalabalık büyülenmiştir.  Murat, Kur'andan bir yer açar, sessiz okur, sonra.)

Sultanlar sultanı Hud suresinde buyuruyor ki:

"Büyüğünüz sizden nasıl davranmanızı isterse,

öyle davranacaksınız kullarım!"

Sorarım size:  Bu kitabın yanıldığını

ileri sürecek müslüman var mı içinizde?

Sultanlar sultanı Et-tevbe suresinde buyuruyor ki:

"Ey inananlar, Tanrıdan korkun

ve sadık kişilerle beraber olun!"  "İnananlar" deniyor...

Tanrıya inanmayan müslüman var mı içinizde?

Derim ki kullarım,

kıyamet göğü gergin bir davul kesilip

gümbür gümbür ötmeden,

yeryüzünü karanlık yankılar

kanlı çığlıklarla tir tir titretmeden

derim ki,

gecenin sarp doruklarından öfke yangınları kopmadan,

yamaçlardan inen som ateşten süvariler

tüm kentleri köyleri kasıp kavurmadan,

derim ki,

kara elmas tolgalı başbuğ, o yağız Yokluk Sultan,

suçlu suçsuz bütün canlıları

şimşek bakışlarıyla eritmeden,

güzel çirkin tekmil bedenleri kül etmeden.

kullarım, derim ki

kendinize gelin

iş işten geçmeden!


Oyunu Adı: Güldürü Üstüne Aldatma Ya da Tam Tersi

Yazan: Ahmet Önel

    

 

 

DALGACI – (Işıklar yandığında koltuğundadır.  Elinde tenis raketi..)  Ne çok şey anlatabilirim! Hoşsohbet biriyimdir aslında.  Yine de, pek sevmezler beni.  Nedense çekinirler. Huysuz herifin biri olduğum söylenir orda burda.  Aldırmam.  Her söylenen lafa kulak kabartırsanız işiniz iş demektir, yalan mı!  Benim işim ise..  Size komik gelebilir belki ama, oyun oynarım ben.  Sıkı bir oyuncuyumdur hani.  Fazlasını sormayın, anlatmam.  Bir işim daha vardır bu arada.  Ona iş denir mi, bilmem ama..  (Kolundaki aleti gösterir.)  Bunu saat sanırsanız aldanırsınız.  Dünya nüfus göstergesidir bu.  Şu an, evet şu an yeryüzünde kaç insan evladı var, anında söyleyebilirim.  Tam tamına, altı milyar, yediyüz yirmi milyon üçyüz kırkaltı bin seksen dört kişi.  Yemin ederim ki doğru!  Eh, ne yapalım, herkesin bir merakı var işte.  Ben sizin o minik içki şişelerini yan yana dizip de eşe dosta gösterip böbürlenmenize karışıyor muyum!  Aslında itiraf etmek gerekirse, sorumluluk duygusu fazla olan biri değilim. Sorumluluk almaktan da ana değilim hani.  Dalgacının biri olduğum bile söylenebilir canım! Bana kalsaydı ne o, ne bu, şair olmak isterdim!  Çok ciddiyim.  Güzel, körpecik kızlar sırtımı kaşıyıp yelpaze sallarken ben de şarabımı yudumlayıp şiirler döktürseydim fena mı olurdu sanki!  Ya da bir yazar olup öyküler kurmak!  Bakın bu da fena değil..  Yeni yeni insanlar salardım yeryüzüne ve onlar birbirlerini didiklerlerken ben de bir köşeye çekilir ve keyifle izlerdim kurguladığım dünyayı.  Olmadı işte!  Ne yaparsınız, beni kurgulayan da böylesini uygun görmüş.  Ancak hayatın kendine has kuralları var.  Acımasız bir dünyayla burun buruna geliyoruz pencereyi araladığımızda.  Üzümler kendiliğinden şaraba dönüşmüyor.  Çaba gerekiyor çünkü.  Sonuç olarak, şiiri çoktan bıraktım.  Öyküye zaten başlamamıştım. Herkes gibi yaşamayı seçtim sizin anlayacağınız.  Ayrıca bir yazar nedir ki!  Eninde sonunda kendi gölgesiyle sohbet eden bir ademoğlu!  Yalan mı?

Şimdiden kantarın topuzunu kaçırdım bile.  Yazmak şart değil ya, bir öykü anlatacaktım size. Her ne kadar yazar olamadıysam da, bir yazarın öyküsünü aktaracaktım.  Aldığı bir siparişin heyecanıyla soluğu kıyıkentteki bir motel odasında alan bir düş ustasının öyküsünü, evet!  Eh, motel masrafını ödeyecek olan kendisi değil nasıl olsa!  Motelin en güzel odasına yerleşmekten kim alıkoyabilir ki kendisini!  Ne keyifli bir durum, öyle değil mi!  Ancak şu üzümdeki çaba burada da gerekiyor.  Sözcüklerden şarap yapmak kolay mı sanıyorsunuz yoksa?  Felsefe paralayacak değilim.  Yüzüme gözüme bulaştırmadan öyküyü anlatabileyim, yeter bana.  Son olarak söyleyeceğim şu: Yazarlar yarattıkları aracılığıyla  özlemlerini dile getirirler biraz da..  Maharet sözcüklerde sizin anlayacağınız.  Ah sözcükler!  O görünmez kanatlar..  O duyulmayan kanat çırpışları..  Kimi zaman da nasıl aldatır biz çaresiz insanları! Bütün bu söylediklerim gibi tıpkı.  Yoksa siz.. deminden beri konuştuğumu mu  sanıyorsunuz?  (Yerinden doğrulur, raketi sallayarak çıkar.)



Oyunun Adı:
Antigone


Yazan:
Sophokles


Çeviren:
Güngör Dilmen

 

ANTİGONE – İsmene’m canım kardeşim benim babamız Oidipus’un mirası hiçbir acı, kahır, utanç kaldı mı Zeus’un yaşarken bize tattırmadığı? Şimdi de Kral bütün kente buyruk salmış diyorlar, biliyor musun ne? İşittin mi? En sevgilimizin başına gelecekten belki haberin bile yok senin. Sezmiştim böyle olduğunu, ondan çağırdım seni buraya , sarayın dışına yalnız sen işitesin diye.
Kreon yalnız birini gömüyor ağabeylerimizin, öbürünü gömütsüz bırakıyor aşağılamak için. Eteokles’in cenazesini doğru dürüst dua ile kaldırttı, saygınlık içinde varsın diye ölüler ülkesine. Ama onunla kucak kucağa can veren Poluneikes’i kimse gömmeyecek demiş, kimse yasını tutmayacak! Kardeşimizi böyle gömütsüz, gözyaşsız leş kargalarına, akbabalara peşkeş çekmiş tatlı bir şölen niyetine. Anlıyorsun ya. Sayın Kreon’un buyruğu seni de beni de yakından ilgilendiriyor... Özellikle beni. Duymayanlar iyice öğrensin diye kendi de geliyormuş buraya. Şakası yok, uygulanacak emir. Yasağa karşı çıkan olursa , halkça taşlanarak can verecek surlarda. Durum böyle, günü saati geldi özündeki mayayı görelim yaratılıştan soylu musun yoksa soylu ataların yozlaşmış bir çocuğu mu?
Israr etmiyorum, yardımın eksik olsun, işine bak sen. İlerde gönlünden kopsa bile yardımını kabul etmem artık. Ben gömmeye gidiyorum ağabeyimi. bu uğurda ölsem ne gam? Yan yana yatarız kardeşimle iki sevgili gibi, suçsa kutsal bir suç benim ki. Şu kısacık yaşamda dirilere yaranmaya değer mi? Öte yandan sonrasızlık bekler beni Ölmüşlerime adıyorum sevgimi, sen ama yüz çevirip kutsal yasalardan gönlünce sürdür günlerini.


 


Oyunun Adı:
Antigone


Yazan:
Sophokles


Çeviren:
Güngör Dilmen

 

KREON:
Yurttaşlarım bu zorlu fırtınada
devlet gemisi epeyce bocaladı ya
tanrılar ulaştırdı çok şükür
sonunda esenliğe. Sizleri buraya
özel olarak çağırdım, sizler ki en güvendiğim
dayanaklarısınız devletin.
Laios’un soyuna bağlılığınızı bilirim
Oidipus bu ülkeyi kargaşadan kurtarıp
düzene koyduğu günlerde
onun arkasındaydınız sağlamca,
bu mutsuz hakanın ölümünden sonra da
onun çocuklarına bağlılıkta kusur etmediniz.
Şu gün iki kardeş öldüler ya birbirinin katili
tek varis olarak bana geçmiş bulunuyor
taht, taç, hakanlık yetkileri.
Devlet yönetimiyle yoğrulmadıkça kişi
Ölçülmez karakteri, zekâsı, gerçek düşünceleri.
Devlet adamı halkın esenliğinden öte
kaygılara kaptırırsa kendini
ve sonuçlardan çekinip omuzlarına yüklemezse sorumu
susup kalırsa korkudan, derim ki ben
-ve her zaman da demişimdir bunu-
aşağının aşağısıdır o. Her kim yakınlarını
üstün tutarsa yurt sevgisinden
onu adam yerine koymam, çünkü ben
-gözünden bir şey kaçmayan Zeus tanığım olsun-
devlet tehlikedeyken susamam,
yurt düşmanları da kendime dost saymam.
Şunu usumuzdan çıkarmayalım:
Varlığımız bu devletin gölgesinde
Bu gemi ki ancak kazasız belasız
geleceğe doğru yol aldığı sürece
dostluğun kardeşliğin anlamı var bizce.
Devleti bu kurallarla yüceltirim ben.
Şimdi Oidipus’un oğulları ile ilgili
yayınladığım buyrultuya değineceğim:
Yurdu için yiğitçe dövüşerek can veren Eteokles
törenle gömülecek, öte dünyaya giden ölülere
gösterilen tüm saygı, son görevler
eksiksiz uygulanacak cenaze töreninde.
Kardeşi olacak haine gelince,
sürgünden dönerek anayurdunu
ataların tapınaklarını ateşe salmak,
ulusu köle etmek isteyen Polüneikes’in
şu ya da bu biçimde törenle gömülmesi,
ona yas tutmak yasak! Böyle biline.
Açıkta ortalıkta kalan leşi
akbabalara köpeklere şölendir,
yesinler didiklesinler. Nasıl bir adam olduğumu
görün öğrenin işte.Şerefli bir yurttaşla bir haini
asla bir tutmam.Yalnız yurda hizmet etmiş
yurttaşlar
sağ olsunlar ölü olsunlar
bizden sevgi saygı görürler.


Oyunu Adı: Atinalı Timon

Yazan: William Shakespeare

Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu  

 

 

 

TIMON –   Sevgili dostlarım, oturmaz mısınız?  (...)  Herkes sevgilisini öpmeye koşar gibi geçsin yerine.  Hepiniz tıpatıp aynı şeyi yiyeceksiniz.  Resmi bir ziyafetteymiş gibi yer seçmekle oyalanıp yemeği soğutmayın.  Oturun, oturun!  Ama tanrılara şükran borcumuzu ödeyelim önce.

Ey yüce koruyucularımız; bu topluluğumuzdaki yüreklere şükran duyguları serpin.  Çünkü sizler, bizlere verdiklerinizle yücelttiniz kendinizi, ama varınızı yoğunuzu da vermeyin, yoksa tanrılığınız hor görülür.  Herkese yetecek kadar verin ki, kimse kimseye muhtaç olmasın.  Çünkü siz tanrılar, insanlardan borç istemek zorunda kalsanız gözlerinden düşersiniz.  Yiyecekleri yemeği yedirenden daha çok sevdirin insanları.  Yirmi kişilik bir toplantıda bir o kadar da alçak bulunsun her zaman.  Bir sofraya oturan on iki kadının bir düzinesi o bildiğiniz soydan olsun!  Ey tanrılar, ne kadar lanetiniz daha kaldıysa yağdırın Atina'nın senatörleri ve aşağılık çirkef sürüleri üstüne!  İçlerindeki çamura boğun onları!  Buradaki dostlarıma gelince, hiçe saydığım için hepsini, hiçlik dilerim hepsine sizden, buyursun hiç yesinler!

Açın tabaklarınızı, köpekler, açın da yalayın!

(...)

Dilerim görüp göreceğiniz en iyi ziyafet olsun bu!

Sizi gidi ağız dostları sizi!

Duman ve ılık su; tam sizin şanınıza layık işte.

Timon'un son yemeği budur size.

Yıkayıp temizliyor işte kendini Timon

Üstüne pul pul yapışan dalkavukluğunuzdan;

Savuruyor işte böyle suratınıza

Vıcık vıcık alçaklığınızı.

Herkesin lanetleriyle yaşayın, uzun uzun hem de;

Sizi sırıtkan, yapışkan, iğrenç sömürgenler sizi!

Para budalaları, sofra sülükleri, iyi gün sinekleri!

Süklüm püklüm uşaklar, uçarı dumanlar, kalleş kuklalar!

Bütün insan ve hayvan hastalıklarına tutulasıcalar!

Ne o?  Kaçıyor musun?  Dur biraz; ilacını iç de öyle git!

Sen de!  Sen de!  Dur, para vereceğim, borç istemeyeceğim.

Ne o?  Kaçış mı hep birden?  Bundan sonra

Alçakları çağırmadan kurulmasın hiçbir sofra.

Yansın konağım!  Atina yerin dibine batsın!

Bundan böyle Timon'un yüreğinde yeri olmasın

İnsanların, hiçbir insanın!


Oyunu Adı: Cadı Kazanı

Yazan: Arthur Miller

Çevirenler: Sabahattin Eyuboğlu - Vedat Günyol

 

 

 

PROCTOR - Orospu, evet, orospu bu kız!  Surata bakın!  Bir çığlık da benim için atar şimdi!  Cadı der bana da!  Yattım, bayım, ben yattım bu kızla!  İnsan durup dururken adını kirletmez.  Bundan kuşkunuz olmaz herhalde.  (Utançtan sesi kısılır gibidir) Hayvanlarımın yattığı ahırda, sekiz ay kadar önce...  O günden sonra da olan oldu bana.  Bu kız, benim evimde hizmetçiydi, bayım.  (Ağlamamak için çenesini sıkar.)  İnsan bazen Allahı uykuda sanır, uyumaz oysa, Allah her şeyi, her şeyi görür.  Biliyorum artık bunu.  Yalvarırım bayım, yalvarırım, bu kızı olduğu gibi görün artık.  Karım, sevgili, iyi yürekli karım, olan bitenden biraz sonra bu kızı kapı dışarı etti, sokağa attı.  İşte içerlediği bu yalnızca, yediremediği bu kendine!  Onun için de, kalkmış şimdi...  (Devam edemeyecek kadar perişandır.)  Sayın başkan, beni bağışlayın, bağışlayın bu halimi!  (Kendi kendine kızar, yüzünü Danforth'dan çevirir.  Sonra içinde kalanı birden boşaltır gibi)  Niyeti karımın mezarı üstünde benimle hora tepmek!  Hani olmayacak şey de değil bu, düşkünlüğüm yok değildi bu kıza.  Allah yardımcım olsun!  Düşkünlüğümü belli ettim ona, umuda kapıldı bundan.  Ama kahpece öç almak, onun bütün istediği bu.  Görün, böyle olduğunu.  Kendimi teslim ediyorum size, ne isterseniz yapın.  Ama, görün her şeyi olduğu gibi.  Görmezlik edemezsiniz artık.  Kendi onuruma teneke çaldım uluorta!  Kendimi kepaze ettim önünüzde!  Bana inanmazlık edemezsiniz artık, Bay Danforth.  Karım suçsuzdur, tek kusuru bir kahpenin kahpeliğini fark etmiş olmaktır.


Oyunun Adı: Çöplük

Yazan: Turgay Nar

 

 

 

AYMELEK - Deseler ki bana, bir canın var ona ver, veririm...  Haço...  O da olmasa hepten yalnızlık çöker omuzlarıma...  Onsuz ne yaparım ben?..  Kardeş ne de olsa, anamın yadigarı.  Etimi yese de kemiklerimi saklar...  İnsan yaşadığı yere benzer...  Şu genç yaşında yüzünün derisi ne hale geldi...  Buruşturulup atılmış bir kağıt parçası gibi...  Şu çöplükten ne farkı var?..  Eller ruhun ağaçlarıdır derdi de anam, aklım almazdı...  Nasıl kök salıp dallandığını anlayamaz insan; bir de bakarsın nerdeyse güneşe değecek...  O sıcaklığı yavaş yavaş canında duyarsın...  Ruhunu şeytana teslim eden ilk canlı yılandır!..  O yüzden yılanların ne eli ne de ayağı vardır!..  Bu yıl çöplük yılan kaynıyor!..  Korkumdan evde süt pişiremiyorum!..  Kokuyu alan yılan püskürüp geliyor!..  Geçenlerde biri gelip çöreklenmiş yatağımın yanına!..  Islığı bir çocuk ağlaması gibiydi, korktum, kaçtım evden hemen!..  Sonra şet dedim kendi kendime, ya o yılanın gelişinde bir hikmet varsa?!..  Kimbilir, belki bir günahımız vardır da, o yılan da bizi sınamak için gönderilmiştir!..  İnsanın aklına olmadık şeyler geliyor!..  Eve geri dönüp yılana süt vereyim dedim!..  Bir de gördüm ki derisi yanar döner yılan, ocaktaki ateşe düğüm olmuş, ateşi boğmakta!..  Ateş, gözlerime baktı, umutsuzdu!..  Gözleri kan çanağı gibiydi!..  Yılan, ateşi boğmuştu karşımda!..  Şurda, çöplüğün tam doğusunda, birkaç gün sonra aynı yılanı tekrar gördüm!..  Kulakları zümrüt küpeliydi!..  Beni görür görmez, akıp gitti çöp dağının koynuna!..  Elim yılan öldürmeye gitmiyor!..  Belki de yavruları vardı!..  Çöp makineleri gelince, ne yılan kalacak ne de insan!  Geç oldu...  Haço!..  Haço!..  Kalkın artık!..  Uyanın!..  Uyan, uyan artık İsrafil!..  Börtü böcek uyandı...  Bugün çöplüğün öte yanına çöp dökeceklermiş...  Haberiniz olsun...

 


devamı için butona tıklayınız

sayfanın devamı
MİHMANDAR  
 


 
 
 
 
14.11.2007 tarhinden bu güne kadar 161678 ziyaretçi (412258 klik) kişi burdaydı!



   En iyi 10 türk filmi  -  2007-2008 sezonu D.T. Oyunları  -  canlı film izle  -  Oyun Metinleri  -  Tiyatro terimleri  -  Kelebeğin Kalbi  -  Tiyatro Siteleri 

 Ana Sayfa Haberleri  -  Usta Tiyatrocular  -  SİTENİ EKLE  -  Banner ekle  -  Sayaç  -  Namaz Vakitleri 

SUFLOR Bir Kültür ve Sanat Sitesidir  ______________________________ Copyright © SUFLOR.TR.GG - Telif Hakları Adnan KUŞ.' a Aittir.________________________________ 14 / KASIM / 2007


Bir kişinin veya bir eserin bu sitede bulunması, bu siteyi hazırlayanların bu kişiyi desteklediği anlamına gelmez. Bu sitenin amacı bu eserleri kullanıcılarının değerlendirmesine sunabilmektir. Sahibinin herhangi bir isteği olursa, eser siteden derhal kaldırılacaktır.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol