tiyatrom kardelen
PAYLAŞMAK GÜZELDİR  
  ANA SAYFA
  MÜZİĞİM
  TİYARO TARİHİ
  TİYATRO TERİMLERİ
  DİKSİYON EĞİTİMİ
  SES EFEKTLERI
  TİRATLAR
  OYUN METİNLERİ
  TIYATRO KITAPLARI
  GELENEKSEL OYUNLAR
  ORTAOYUNU VE KARAGÖZ
  NASREDDİN HOCA
  BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ
  PORTRELER
  EBRU SANATI
  EBRU SANATI VİDEOLARI
  USTA ELLER
  ATATÜRK'E GÖRE...
  YAZARLARDAN
  ŞİİRLER
  LÜTFEN OKU
  RESİMLER
  KELEBEĞİN KALBİ
  FİLM İZLE
  TUGRALAR
  2007-2008 SEZONU DT.OYUNLARI
  EN İYİ 10 TÜRK FİLMİ
  TİYATRO SİTELERİ
  ANA SAYFA HABERLERİ
  USTA TİYATROCULAR
  TÜRK HALK MÜZİĞİ ÇALGILARI
  NAMAZ VAKİTLERİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ZİYARETÇİ SAYISI
  Gönül Dostları.. SİTENİZİ EKLEYİNİZ
  BANNERLERİMİZ
Ne yapsalar boş........................
göklerden gelen bir karar vardır
ORTAOYUNU VE KARAGÖZ





ORTAOYUNU
VE
KARAGÖZ

Nihal Türkmen

Orta Oyunu’nun, “Meydan oyunu” ve “Kol Oyunu” dan geçerek varmış olduğu son şekil; konuları, oyunların dramatik yapısı, oyun tarzı, komik unsûrları ve tipleri ile Karagöz’ün Perde’den meydan’a inmiş şeklinden ibârettir.

Karagöz repertuvarındaki bütün oyunlar, -birkaçı istisnâ edilirse -Orta oyunu repertuvarına geçmiştir. Geçememiş olanlar hayâl perdesinin imkânlarına göre hazırlanmış olup da, sahneye uygulanması güç olan oyunlardır.

Oyunların dramatik yapısı ve temsil tarzı da birbirinin aynıdır. Bir Karagöz oyunu; (Mukaddime- Muhâvere -Fasıl) olarak üçe, Orta oyunu ise; (Muhâvere - tekerleme- Oyun’nun esâsının hazırlanması -taklîdler.) olarak dört kısıma ayrılırlar. Karagözün “mukaddime”si, daima Hacivat ile Karagöz’ün kavga etmesi ile biter. Orta Oyunun Karagöz’ün “mukaddime” kısmına tekâbül eden “muhâvere” sinde ise, Pişekâr ile Kavuklu, birbirini tanımayan iki kişi olarak geldikleri (meydan) da tanışırlar ve ekseriâ çocukluk arkadaşları oldukları anlaşılır. Karagöz oyununun ikinci kısmı olan “muhâvere” nin Orta Oyunu’ndaki karşılığı “tekerleme”dir. (Bkz. Orta Oyunu’nda Vak’a Kuruluşu.)

Dil, dialog yapısı ve terimler de her iki oyunda müşterektir. Basit bir dil, bir halk türkçesi ile konuşan tipler, mûhavere (dialogue) esâsına göre daimâ iki kişi olarak karşı karşıya bulundurulurlar. Hayâl oyunu (Karagöz) tek bir san’atkâr tarafından idâre edildiği cihetle perdede en fazla iki tasvir’in gösterilmesi ve konuşturulması kaabildir, “dialog” zarûreti bunun neticesi olarak kendiliğinden ortaya çıkar.


                     

 

Orta Oyunu’nda, (sahne, dekor ve çok sayıda aktör gibi....) tamamiyle mevcut şartlara ve mevcud imkâna rağmen “dialog”sisteminin, Karagöz’deki gibi bu oyunda da devam etmesi ancak Karagöz tesîri altında yerleşmiş bir gelenek olarak vasıflandırılabilir.

Karagöz ve Orta Oyunu san’atkârlarının argo’su içinde bulunan terimlerin çoğunun “çingenece” den geçmiş olmaları husûsu ise, “Karagöz” tipi’ ne izâfe edilen Çingene’lik vasfı(1) veyâ aslen Çingene olan bâzı san'atkârların kendi dillerinden alınma terimleri kullanma arzûları ile bir dereceye kadar izah edilebilir(2)


                         

Bu iki kaynaktan, Çingene san'atkârların mevcûdiyetini kat’î olarak öğreniyoruz ki, böyle olunca, oyuncu argosu’na çingenece kelimelerin sızması tabiîdir.

Orta Oyunu ve Karagöz’de esas ve tâlî şahsîyetlerin (tiplerin) benzerliği; Karagöz oyunu’nun “Hacivat” ve “Karagöz”’den ibâret iki önemli tipine karşılık, Orta Oyunu’da “Pişekâr” ile “Kavuklu” vardır. Kârakter bakımından her iki oyunun esas tipleri olan “Kavuklu” ile “Karagöz” ve “Hacivat” ile “Pişekâr” bütün husûsiyetleri ile tamamiyle birbirinin aynıdır.

“Karagöz” ve “Kavuklu”, birincisi perdede, ikincisi meydanda olmak üzere halk tabakası’nın temsilcisidirler. Her ikisinde de hudutsuz bir açık yüreklilik, riyâsız bir samimiyet ve sâdece görünüşte kalan bir vurdumduymazlık, bir bilmezlikten gelme hâli vardır. her ikisi de “aptalca” olduğu kanısını uyandırmakta özel bir maksat güden, kurnaz bir câhil tipini temsîl ederler. Bu son özellikleridir ki; “Pişekâr” ın ve “Hacivat” ın bütün entrikalarını bozar, hîlelerini ortaya çıkarır, yüzlerine vurur, onlarsa (Pişekâr ve Hacivat) düşündüklerini hissettirmeyen, temkinli, oldukça okumuş, biraz ukalâ, saf halk tabakasını kandırıp, istismâr eden ve onunla eğlenen birer hîlekâr örneğidirler.(3) (4)

“Karagöz” ve “Kavuklu” katıksız, arı bir halk dili ile konuştukları halde, “Hacivat” ve “Pişekâr” tumturaklı, anlaşılmaz, bâzan “manzûm” ve “mukaffâ” sözlerle süslenmiş bir türkçe ile konuşurlar.(5) Bâzı oyunlarda palanga’ya gelen Zenne’leri, Pişekâr beyit okuyarak karşılar.(6) Zenne’ler de ona, bir başka beyit ile karşılık verirlerse, buna “müşâare” yapmak denir.

“Pişekâr” ve “Hacivat”ın sun’iliğine karşılık, “Kavuklu” ve “Karagöz”ün tabiîliği, muâşeret âdâbına vukufları yanında, diğerlerinin bilgisizliği, mûsiki ve edebiyâttaki malûmatlarına karşılık, berikilerin cehâleti bu iki tipin ayrıldıkları en belirli husûslardır.

“Hacivat” ve “Pişekâr”ın, gûyâ ağırbaşlı, hesaplı davranışlarına, akl-ı selîmlerine karşılık, “Karagöz” ve “Kavuklu” nun saf, delişmen yaradılışlarına patavatsızlıkları da eklenince, perde ve meydan halkı tarafından aslâ itibâra lâyık görülmez olurlar. Bununla berâber, cehâletlerine rağmen sağduyuları bâzan öylesine kuvvetlidir ki, altedilmesine imkân yoktur. Meselâ; “Büyücü Hoca”(7) da Kavuklu, bütün meydan halkını titreten büyücü’ye tek başına kafa tutar.

“Pişekâr” ve “Hacivat”, konuşma kaabiliyetleri, nezâketleri, âdâb-ı muaşeret’e olan vukûfları yüzünden daima îtibâr ve îtimâda lâyık görülürler. “Bahçe Oyunu” nda(8) zengin bir ailenin “vâris-i yegâne” si, “Rezzâki zâde Tarçın Çelebi”, babadan kalma behçesinin bir mesîre hâline getirilmesini Pişekâr’a havâle eder. Aynı oyunda Pişekâr, bahçede müşterilere hizmet edip, birkaç kuruş kazanmak isteyen Kavuklu’yu; “Senin terbiyen oraya elvermez!” gerekçesiyle bahçeye sokmaz.

“Ödüllü”(9) ve “Büyücü Hoca”(10) oyunlarında, “Zenneler”, kendilerine kirâlık ev bulması için “Pişekâr” a başvururlar. “Hamam” oyunu’nda(11) gene “Çelebi” ye âit eski bir hamamın yeniden açtırılması işi Pişekâr’a havâle edilir. Bâzı oyunlarda nâdiren “Kavuklu” ve “Pişekâr”ın müşterek iş yaptıkları da görülür. Meselâ; “Kâğıthâne Sefâsı” nda,(12) ortaklaşa bahçe işletirler. Ama “Kavuklu” yine mağdûr durumdadır; süflî işler ona bırakılmıştır. “Pişekâr”, bahçeyi kirâlamak için mal sâhibi ile görüşmeğe giderken, “Kavuklu”ya yerleri süpürüp silmesini tenbîh eder. “Kavuklu” müşterilere hizmet ederken, “Peşekâr, çarşıya alış verişe çıkar.

Böylece, “Hacivat” ve “Pişekâr”, “Karagöz” ve “Kavuklu” toplumun iki ayrı zümresinin temsîlcileri olarak ve bu iki zümreyi inanılmaz bir benzerlikle temsîl ederek asırlarca yaşatmışlardır.

Orta Oyunu tiplerinin Karagöz’den çıkmış olduğu her ne kadar vesîka ve kaynakların şahâdetine lûzum göstermiyecek kadar açık ise de, hangi târihlerde “perde” den, “meydan” a indikleri husûsu, araştırmacıların tecessüsünü her zaman uyandıragelmiştir. Bu konuda Refik Ahmet Sevengil,(13) Adolphe Thalasso’dan naklen(14) Orta Oyunu’nun, 1790 yıllarında “perde”den, “meydan” a indirildiğini söylüyor fakat, A. Thalasso’nun bu konuda hiçbir vesîka ve kaynak göstermediğini de ilâve ediyor. Öte yandan Metin And’da,(15) yazarı belirtilmemiş bir yazıdan bahsederek,(16) -bu yazıya göre- Orta Oyunu’nun aynı târihte, yâni 1790 da “Karagöz”den çıktığını fakat bu meçhûl yazarın da, A. Thalasso gibi, bir dayanak noktası göstermediğini yazıyor.

Sabri Esat Siyavuşgil, “Karagöz”(17) isimli eserinde, Karagöz ve Orta Oyunu’nun benzerliklerine kısaca temâs ettikten sonra diyor ki; “.....Taklîdler de her iki oyunda, kıyâfet ve karakter bakımından tam bir aynîyet arzeder. Perde de daimâ kırmızılar içinde görünen Karagöz’ün Orta Oyunu’ndaki eşi kavuklu da, kırmızı kavuk ve cübbe ile meydana çıkar. Hacivat ile Pişekâr’ın elbisesi ise ya sarı yâhut yeşildir. Karakter bakımından Kavuklu ile Karagöz ve Hacivat ile Pişekâr iki damla su gibi birbirine benzer.....”

Gerçekten de, incelediğimiz bütün yazma metinlerde Kavuklu, kırmızı renkli bir kıyâfet içindedir. Bu yüzden de sıra ile (meydan) a gelen talîdler onu birtakım kırmızı şeylere benzetirler fakat insan olduğuna bir türlü inanamazlar.(18)(19)(20)(21)

“Karagöz” konusunda çalışan bâzı araştırmacılar, bu tipleri muhtelif sıralamalara (tasnif) tâbi tutmuşlardır.

Jacob,(22) incelediği Karagöz metinlerinde bulduğu tipleri dört bölümde topluyor;

1-Aslî Tipler;
Karagöz
Hacivat
Tuzsuz Deli Bekir.
Altıkulaç Beberûhi.
Kınapzâde. (Çelebi)

2-Lehçe Tipleri;
Acem.
Arab.
Yahudi.
Ermeni.
Frenk.
Lâz.
Kastamonolu.
Arnavut.
Zeybek.

3-Marazi Tipler; (Pathologique.)
Kekeme.
Tiryâki
Esrarkeş.
Serhoş.
Deliler.
Köçek.
Kötürüm.
Kadınlar ve Çocuklar.



                        



(Rumelili, Kürt, Kayserili, Tatar, Külhânbeyi) gibi bâzı tiplerin (tasnif) e alınmamış olması itibâriyle bu sıralama eksik ve (köçek) in Pathologique tipler arasında sayılması ile, (Beberûhi) nin bu bölümde zikredilmemesi sebebiyle de yanlıştır.

 

Sabri Esat Siyavuşgil (23) kendi tasnifinde “Karagöz” tiplerini üç büyük bölümde topluyor;

1-Mahalle ünitesi;
Karagöz.
Hacivat.
Çelebi.
Zenne.
Tiryâki.
Beberûhi.
Serhoş.
Külhânbeyi.
Tuzsuz.

2-Dışarlıklı Türkler;
Rumelili.
Kastamonulu.
Bolulu.
Kayserili.
Aydınlı.
Trabzonlu.
Harputlu.
Tatar.

3-İmporotorluk Tipleri;
Arab.
Arnavut.
Yahudi.
Ermeni.
Rum. (Tatlısu frengi.)



                       



“Karagöz” tiplerinin büyük ekserîyetinin Orta Oyunu’na geçerken hiçbir değişikliğe uğramamalarına karşılık, bâzılarının şekil, (Denyo) bâzılarının isim, (Matiz) bâzılarının da karakter (Ermeni) değişikliklerine uğradıklarını görüyoruz ki bu değişmelerin en akla gelen sebebi; tip karakterinin eskimesi ve yerine daha yeni ve daha gerçek bir karakterin getirilmesi ihtiyâcıdır.

 

Hayâl Oyunlarında aptal bir mahalle çocuğu tipi vardır; Karagözcü argo’sunda “Pişboş” denilen ve “Altıkulaç Beberûhi”(24) nâmı ile tanınan bu tip, lâkabından da anlaşılacağı üzere, Orta Oyunu’ndaki “Kavuklu arkası” gibi bir cücedir. Ancak, karakter itibâriyle, Hayâl Oyun’ndaki Beberûhi, Orta Oyunu’nda “Denyo” ya tekabül eder.

“Matiz” ise, Hayâl Oyunlarında “Mandıralı Tuzsuz Deli Bekir” diye bilinen belâlı tipin karikâtürü olup, Orta Oyunu’na “Matiz=Serhoş” nâmı ile geçmiştir.

“Ermeni” tipinin Hayâl Oyunlarında “Ayvaz Serkis” olarak tanınan ilk şekli ve sonradan geçirdiği safhâlar Sabri Esat Siyavuşgilin eserinde(25) şöyle anlatılıyor; “Ayvazlık zengin konaklarında bir nev-î vekilharç muâvinliğinden ibaret olup, bu işte hasseten Ermeniler kullanırdı. Konağım günlük erzâkını çarşıya gidip almak ayvazların vazîfesiydi. Bunun içindir ki ayvaz tasvîrlerinin daimâ kolunda bir sepet veyâ arkasında bir zembil bulunur....”dedikten sonra; “......işine bağlı bir hizmetkâr ciddiyetiyle Karagözün salapatiliğine karşı koyan Ayvaz’da ne cinaslı söz söylemek, ne de nükteden anlama kâbiliyeti vardır. Zekâsı, şehirde yaşadığı hâlde, hayâtını kesesi ile zembil arasında taksim etmiş bir köylünün zekâsı kadar mahdûd, karakteri ise şakaya tehditle mukabele edecek kadar serttir. Ayvaz, bilâhere bir “kuyumcu Ermeni”tipine tahavül etmiştir. Oyunlarda Karagözcünün karihasına göre isim alan bu tip, zarâfet meraklısıdır. Ayvaz’ın aksine olarak kibâr ve bilgiç görünmek ister. Fakat bütün gayretine rağmen, bu centilmen yolundaki ekseriyâ muvaffak olamaz ve Karagöz’ün haklı istihzâsı ve küstahlığının cezâsını çeker.....” diyerek husûsiyetlerini tanımlıyor. Aynı eserin bir başka bölümünde,(26) “Ayvaz Serkis” gibi, “kaba, küfürbâz ve budala” bir tipin zamanla yerini “nâzik görünmeğe ve mutalah söz söylemeye meraklı bir besteden kuyumcusu tipine bırakması....”gibi istihâlelerin pek nâdir olduğu ilâve olunuyor.

“Karagöz” “Orta Oyunu’nun diğer bir müşterek yanı; iki oyunun da müzik eşliğinde oynanmasıdır. Hep tip, perde’ye veyâ palan’ya gelmeden önce, kendine mahsûs bir parça çalınması, bir an’ane olarak her iki türün geleneğine yerleşmiştir.

Neticesi olarak; Karagöz’le Orta Oyunu’nun mevcûd bütün müşterek taraflarına ve Orta Oyunu’nun Karagöz’den çıktığı Husûsunun çok açık olmasına rağmen Orta Oyunu, Karagöz’ün sâdece meydanda tekrarlanmış bir şekilden ibârettir değildir. Hayâl Oyunu’nun küçük perdesine, cansız tasvîrlerine ve seyirciye olan zâhirî uzaklığına karşılık Orta Oyunu, onun boyut verilmiş, canlandırılmış ve seyirci ile çevrelenerek, adetâ seyircinin de oyuna iştirâki istenmiş ve temîn edilmiş bir şeklidir.

NOTLAR 
(1) Sabri Esat Siyavuşgil -Karagöz. Sf. 158.
“......Kezâ şahsîyetinin esaslı vasıflarını Türk ve hasseten İstanbul halk kütlesinde gördüğümüz Karagöz’ün Çingene hey’etinde perdeye çıkarılması da onun haddizâtında birer târiz ve tenkîd gizleyen patavatsızlıklarını peşinen terbiye maksadıyla olsa gerektir. Hakikaten, Karagöz’ün bu sahte Çingene hüviyeti, onu birçok belâlardan korumuş ve bu sûretle halk hicivinin asırlarca imparatorluğun payitahtında barınabilmesini temin etmiştir. “Hacivat” ve “Tuzsuz” sembolleriyle gülünç bir vaziyette teşhir edilen “Endûrun” ve “Ocak”, böyle bir demokrat mahalle (perde) içinde herhangi bir Çingenenin maskaralıklarına ehemmiyet vermek küçüklüğünü gösteremezlerdi.”
(2) ‘Sabri Esat Siyavuşgil -(Karagöz, Sf. 45.) Jacop’un (Geschichte des Schattentheaters. San'atkârların 118 -119 trc Orhan Şâik. S. 9 - 10.) Zeyl-ı Al-i Osman (Mehmet bin Hüseyin bin Nasûh) dan naklen; ibrâhim devrinde (1640 - 48) Padişah’ın “Ahmet” adlı Çingene bir hayâlci’ye latife olsun diye (Yeniçeri Ağalığı) pâyesi verdiğini yazıyor. Öte yandan eski “Kol oyunları” nda Çingenelerin de bulunduğu Evliyâ Çelebi bildiriyor. (Seyahatnâme-Cilt: I. Sf. 648 - 649) diye yazıyor.
(3) “Fotoğrafçı” - Orta Oyunu -Yazma -Sf. 46.
Kavuklu, antika tüccârı Ali Ekber Ağa’nın resmini çeker. Acem, sesli çıkmadığı için” resmi almak istemez. O sırada Pişekâr gelir, duruma müdâhale eder;
“...
Pişekâr - Efendim, telâşa lüzûm yok, ben şimdi işi hallederim, sen dur!!
Bana bak Ali Ekber Ağa, siz resmi sipâriş ederken, sedâlı olacağını şart koşmamışsınız...
Acem - Belî, gunneyacağımı ihbâr etmişem...
Pişekâr - Öyle ama, resim de şarkı söylesin dememişsiniz, yalnız ben şarkı söyleyeceğim demişsiniz... onun için sedâsız çıkmıştır.
Acem - Belî, böyle bir şart goşmamışam, imdi ne olacah?!
Pişekâr - Efendim, şimdi siz bu resmin parasını tamâmen ödersiniz. bu resim sizin olur. Bunun yarı fiyatı ile de sedâlı olarak ikinci resim de çekilir!!
Acem - Belî... Suç menimdir, doğru dirsan İsmaîl efendi... gunneyacağım demişam, illâ velâkin tasvirim de gunnesin dememişam, pek yahşi... İmdi bunun bedeli ne olaki ödeyek?!
(4) Fotoğrafçı -Orta Oyunu -Yazma- Sf. 56.
Rumelili Rüstem Pehlivan ile Kavuklu güreş tutarlar. Yenen’e on altın, yenilen’e beş altın “ödül” vaadedilmiştir. “Ödül” Pişekâr’a teslîm edilir. Rumelili Rüstem Pehlivan yenilince, Pişekâr ona iki buçuk altın, Kavuklu’ya da beş altın verir, üstünü kendisine alakoyar...
(5) “Tâhir ile Zühre” -Orta Oyunu -Yazma -Sf. 3.
(Pişekâr, Kavuklu arkası tâbir edilen aktörü kastederek...)
Pişekâr - Efendim, tamüşûur değil galibâ ondan olacak...
Kavuklu - Evet, ben de öyle zannediyorum İsmâil, tamam çukur değil biraz çökkün...
Pişekâr - Nasıl biraz çökkün, o da ne demek birâder?!
Kavuklu - Bilmem, ne demek olduğunu sen bilirsin... tam çukur mu, az çukur mu?
Pişekâr - Hayır iki gözüm, tamüşşûr... yâni aklı tamam değil demek istedim.
Kavuklu - Canım allahasen öyle söyle... bilirsin ki, ben böyle lâkırdılardan bilmem, haksız mıyım yanlış anlamakta?!
(6) “Fotoğrafçı” oyunu - Orta Oyunu - Yazma - Sf. 2.
(Pişekâr, “Salkım İnci” ye beyit okur;)
“Gelip, reftâr-ı nâz ile bu meydan-ı suhendâne
Mestedip uşşâkı billâh hûb cemâlin hûbîdâne
Görenler olur hayrânın nevâzişkâr - reftâre
Nazardan saklasın yezdân maaşallah ve mekâne (?)
“Hamam Oyunu” - Orta Oyunu - Yazma - Sf. 14.
(Pişekâr, “Şallı Natır” a beyit okur;)
“Maşallah sefâ geldin bu meydân-ı suhandâne
Etvâr-ı nâz-ı reftârın şivekârım hüveydâne
Sana insan değil, gıptakeş olmaktadır melekler
Tavâfın kâr eylemiş gılmalar sanki pervâne.”
“Ödüllü” - Orta Oyunu - Yazma - Sf. 1.
(Pişekâr, “Zenneler”i karşılar;)
Pişekâr - Maaşallah, iki gözüm, takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, iki dirhem bir çekirdek, nâz-u reftârı serv-i hırâmân, meserret keşânı hayrân ederek ne tarafı teşrif buyurdular acaba sorabilir miyim?!”
(7) “Büyücü Hoca” - Orta Oyunu - Yazma - Sf. 24.
(Kavuklu, okuyup üfleyerek anlaşılmaz işâretler yapan büyücü hoca’ya;)
Kavuklu - Haydi ulan sen de bir saattir hava ile konuşuyorsun, deli misin nesin?!
Hoca - Defol huzûrumdan!! İlm-i simâ, ilm-i havvâs-ı âlem, ilm-i nücûm’dan bîbehre herif... keşf-i gıyâb-ı âlem-i mâniyi, ûlûm-u fünûn-u cihân ne ki bilmez... echel-ü cühelânın cehli ile tecâhül etmiş, hûlâseten eçhel herif, defol!! elinin hamuru ile erkeğin işine karışmak senin ne haddine kalmış?!
Kavuklu - Hadi ulan sende kime yutturacaksın?! biz böyle mantara basanlardan değiliz... bunların hepsi püfyos, kim yutar ulan?!
(8) "Bahçe Oyunu"- Orta Oyunu- Yazma -Sf. 17.
(9) "Ödüllü" -Orta oyunu -Yazma _Sf. 2.
(10) "Büyücü Hoca" -Orta oyunu -Yazma -Sf. 6
(11) "Hamam Oyunu -Orta Oyunu - Yazma -Sf. 1.
(12) "Kâğıthâne Sefâsı" -Orta Oyunu -Yazma -Sf.10
Hoca - Hiddetimi Mûcib olma!! seni berbâd eder bırakırım.... haydi gözümün önünden çekil be herif!!
Kavuklu - Ulan bayağı çıkıyor... burası benim mehallem, hemde kapımın önüdür... sen de kim oluyorsun da beni buradan kovmaya kalkıyorsun?! sen defol!
Cüce - (Hoca'ya) Aman efendim, hiddet buyurmayınız, bu adam câhildir!!
(13) R. A. Sevengil -Eski Türklerde Dram San'atı -S. 70.
(14) Thalesso Adolphe -Le Théâtre Turc. La Revue Théâtrale. Numero special sur le Théâtre Turc. Nouvelle Serie. No: 16 Août 1904. Paris. Sf. 362 -368.
(15) Metin And - Kavuklu Hamdiden Üç Orta Oyunu. Sf. 6.
(16) "Turetskii Teart" "Ruskii Viestnik", 3 (190) Sf. 222 -223.
(17) S. E. Siyavuşgil - Karagöz.-Sf. 84.
(18) "Pazarcılar" -Orta Oyunu- Yazma -S. 26.
"Yahudi, Kavulu'ya;
- Yanliş anladın be kuzum, ben seni, hani yok mu saksida ekerler kirmizi çiçek onu sandim fena mi?!"
(19) "Kızlar Ağası" -Orta Oyunu -Yazma -Sf. 18.
"Kızlar Ağası, Pişekâr'a;
- Şu kırmızı adam pek hoşuma gitti, aman onu bana getir. e mi İsmâil efendi!!"
(20) "Kızlar Ağası" -Orta Oyunu -Yazma -Sf.31.
"Hırbo, Kavuklu'ya;
- Suphânallah, emme de tuhaf şey, yâhu acep ne ola ki dersun?! insan desen, insan dedüğün insana benzer, hayvan desen o da değül, ulan bu ne ki, kavuklu savuklu gıpgızıl insan da olmaz, acep ne ola?!"
(21) "Kâğıthâne Sefâsı" -Orta Oyunu -Yazma -Sf. 36.
"Lâz, Pişekâr'a, Kavuklu'yu göstererek;
-Oy, kurban olayım saa... burasu okadar gözel ki payuldum ...Ha o, Kırmuzu adam necidur, ortak mudur saa, Yanaşma mu?!
(22) Turkische Litteraturgeschiichte in Einzeldars tellungen Heft 1, Das Türkische Schattenthearter. Berlin 1900. Sf. 19 -40
(23) S. E. Siyavuşgil - Karagöz -Sf. 144.
(24) Kulaç: Açılan iki kolun bir elinin ucundan öbürüne kadar olan uzunluk olup, iki mimâr arşını itibâr olunur. "Beberûhi" ye boyunun kısalığından öyürü galat olarak "Altıkulaç" denildiği düşünülebilir.
(25) Sabri Esat Siyavuşgil -Karagöz -Sf. 182.
(26) S.E Siyavuşgil -Karagöz -Sf. 172.

www.halksahnesi.org’dan alınmıştır.

 

 


 




ANA SAYFAYA DÖN

sayfanın devamı
WWW.SUFLOR.TR.GG


MİHMANDAR  
 


 
 
 
 
14.11.2007 tarhinden bu güne kadar 161814 ziyaretçi (412454 klik) kişi burdaydı!



   En iyi 10 türk filmi  -  2007-2008 sezonu D.T. Oyunları  -  canlı film izle  -  Oyun Metinleri  -  Tiyatro terimleri  -  Kelebeğin Kalbi  -  Tiyatro Siteleri 

 Ana Sayfa Haberleri  -  Usta Tiyatrocular  -  SİTENİ EKLE  -  Banner ekle  -  Sayaç  -  Namaz Vakitleri 

SUFLOR Bir Kültür ve Sanat Sitesidir  ______________________________ Copyright © SUFLOR.TR.GG - Telif Hakları Adnan KUŞ.' a Aittir.________________________________ 14 / KASIM / 2007


Bir kişinin veya bir eserin bu sitede bulunması, bu siteyi hazırlayanların bu kişiyi desteklediği anlamına gelmez. Bu sitenin amacı bu eserleri kullanıcılarının değerlendirmesine sunabilmektir. Sahibinin herhangi bir isteği olursa, eser siteden derhal kaldırılacaktır.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol